Almanya’nın sıkı borçlanma kurallarını destekleyen muhafazakar politikacılar ve ekonomistler, eleştirmenlerin uzun zamandır revize edilmesi gerektiğini düşündüğü kurallara bir göz atabilir.
Almanya’nın bütçe açığını kontrol altında tutmaya yardımcı olan çerçevenin gevşetilmesiyle ilgili tartışmalar, ülkenin Şubat ayındaki ani seçimlere doğru ilerlerken yoğunlaştı. Hristiyan Demokrat şansölye adayı Friedrich Merz dahil, daha fazla esneklik gerektiğini kabul etti ve ülkenin altyapı, enerji ve savunma gibi alanlarda büyük yatırımlar yapabilmesi için finansmanın desteklenmesi gerektiğini belirtti.
Merz, hükümete daha fazla hareket alanı sağlamak için borç freni mekanizmasını değiştirmeyi önerdi. Partisinin uzun süredir benimsediği ve net yeni borçlanma sınırının dokunulmaz olduğu duruşundan saparak, bu öneri şaşırtıcı bir değişiklik olarak karşılandı.
Merz ayrıca, CDU/CSU bloğunun seçimi kazanması durumunda Bundestag çoğunluğunu sağlamak için en az bir başka partiyle koalisyon yapması gerektiğini kabul etti.
Muhtemel ittifak ortakları olan Sosyal Demokratlar ve Yeşiller, artan borçlanma üzerine anlaşmazlık yaşarken, Özgür Demokratlarla olan uyumsuzluk, Şansölye Olaf Scholz’un koalisyonunu çökertilerek iktidardan düşmesine sebep oldu.
Politika, borç freninin esnetilmesini zorunlu hale getiriyor
Berenberg Başekonomisti Holger Schmieding’e göre, “Borç freninin şu anki halinin bir sonraki koalisyon müzakerelerinde hayatta kalma olasılığı çok düşük. Sosyal Demokratlar veya Yeşiller borç frenini reform etmeden başka bir koalisyona girmeyi düşünürlerse, akıllarını kaçırmış olabilirler. CDU bunun farkında,” dedi.
Borç freni, yapısal bütçe açığını GSYİH’nin %0,35’iyle sınırlarken, ulusal acil durumlar veya durgunluklar sırasında istisnalara izin veriyor. Ancak, ülkenin büyük yatırım ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğunda, borç freni giderek daha uygunsuz hale geliyor.
Berlin merkezli düşünce kuruluşu Dezernat Zukunft’a göre, Almanya’nın alt yapıyı güncelleme, savunmayı güçlendirme ve büyümeyi artırma amacıyla 2025 ile 2030 yılları arasında yaklaşık 800 milyar euro (844 milyar dolar) ek harcamaya ihtiyacı var.
Bu yatırımların neredeyse yarısı, bölgesel ve belediye yönetimlerinin sorumluluğunda olup, herhangi bir açık verilmesine izin verilmemektedir.