Pandora Dewan
İtalya’daki Bologna Üniversitesi’nden bilim insanları yeni bir araştırmada, bu canlıların yüzlerce yıl yaşamasına imkân sağlayan ve büyük kısmı kendi türümüzün yaşlanmasında rol oynayabilen bir grup gen keşfettiler. Bologna Üniversitesi’nin Biyoloji, Jeoloji ve Çevre Bilimleri Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Mariangela Iannello, Newsweek’e verdiği demeçte, “Uzun yaşam araştırması sadece insan ömrünü daha da uzatmayı değil, aynı zamanda sağlıklı yaşam süresini artırmayı ve hastalıkların gelişimini geciktirmeyi de hedefleyebilir” dedi ve şöyle devam etti:
“Öte yandan, şu ana dek uzun yaşam alanında gerçekleştirilen pek çok araştırma mayaların, meyve sineklerinin ve solucanların üzerine odaklandı. Buna benzer türler genelde biyoloji araştırmalarında birçok avantaj sunarken -mesela kullanımı kolaydır ve biyolojilerinin farklı yönlerini çok iyi biliyoruz- fazlasıyla kısa bir ömre sahiptirler. Uzun yaşamı araştırmak amacıyla onları incelemek bir paradoks gibi görülebilir.”
BİRİKEN HASARLAR ORGANİZMAYI YAŞLANDIRIYOR
Bu hayvanlar üzerinde sürdürülen araştırmalar, yaşlanmanın büyük oranda zaman geçtikçe hücresel hasarların çoğalmasından kaynaklandığını ortaya koydu. Ve bu hasarın büyük kısmına genetik kodda gerçekleşen mutasyonlarla beraber DNA’mızın uçlarında bulunan koruyucu başlıkların kısalması yol açar. Ne var ki bu kısa ömürlü hayvanlar, yaşlanma sürecinin nasıl yavaşlatılacağını keşfetmek söz konusu olduğunda en faydalı modeller değildir.
Iannello, “Uzun yaşamın uzamasından sorumlu olan mekanizmaları daha doğru anlamak için alternatif bir yaklaşım, özellikle de uzun ömürlü olan hayvanları incelemek olabilir” dedi: “Kimi türler gerçekten de daha uzun yaşama yeteneğine sahip olacak biçimde evrimleşti. Bunun gibi uzun ömürlü olmaya imkân tanıyan nitelikler, canlıların genomlarında kodlanır ve bu özellikler üzerinde gerçekleştirilen incelemeler, yaşam süresinin uzamasına katkıda bulunan kritik öneme sahip düzenleyicilerin açığa çıkarılmasına yardım edebilir.”
İki parçalı menteşeli bir kabukla sarılı bir yumuşak gövdeli omurgasız olan çift kabuklu yumuşakçalar grubu da uzun süre yaşayan bu hayvanlar arasında yer alır. Bu grup, diğerlerinin yanı sıra istiridye, midye ve deniztarağını kapsar.
Iannello, “Bu çift kabuklu yumuşakçaların aşırı uzun ömürlü türler barındırdığını biliyoruz” dedi: “En dikkat çekici örnek, 500 yılı aşkın bir süre yaşayabilen bir deniztarağı türü olan Arctica Islandica’dır. Böylesine olağanüstü uzun bir yaşama sahip olan bu tür, şu ana dek bilinen en uzun ömürlü, koloni halinde yaşamayan hayvandır. Buna karşın, uzun yaşam süresi hususunda çift kabuklu hayvanlar göz ardı edildi.”
PEK ÇOK YENİ GEN KEŞFEDİLDİ
Iannello ve ekibi, ‘Genom Biology and Evolution’ adlı dergide yayınlanan son makalelerinde, Arctica Islandica da dahil olmak üzere dört uzun ömürlü yumuşakça türüne ait DNA’ları inceledi ve bu genleri kısa ömürlü akrabalarında bulunan genlerle karşılaştırdı.
Iannello, “Bunun gibi etkileşim halindeki genler üzerinde gerçekleştirilen tam bir inceleme, uzun yaşamın geri planında yatan karmaşık genetik patikaların kapsamlı biçimde anlaşılmasına yönelik yeni bir adım oldu” ifadelerini kullandı. Buldukları şey, uzun süre boyunca yaşayan türlerde mevcut olan genetik çeşitlenmelerin büyük bölümünün hayvanların DNA’sının bakım-onarım süreçlerinde yer aldığıydı.
Iannello, “DNA’da meydana gelen hasarların onarım ve protein kararlılığının korunması süreçlerinde rol oynayan pek çok gen keşfettik” dedi. Iannello sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu çok ilgi çekici; zira -mesela DNA’da gittikçe artan sayıda mutasyon ve hasarlı proteinin birikmesi yüzünden- hücrelerde oluşan hata birikimi, yaşlanmanın birincil ayırt edici özelliğidir. Bunun gibi bir hata birikimine direnebilen genlerin yaşlanma sürecini yavaşlatma ve bu sayede yaşam süresini uzatma hususunda temel bir rol üstleniyor olabileceğini düşünüyoruz.”
YAŞLANMAYI DENETLEMEK MÜMKÜN OLABİLİR
Iannello, araştırma ekibinin keşfettiği bir diğer dikkat çekici gen grubunun, hücre çoğalması sürecinin denetlenmesinde rol oynadığını belirtti.
“Hücre çoğalmasının denetimi tümör hücrelerinin çoğalmasını engellediğinden pek çok organizma açısından hayati öneme sahip bir süreçtir. Dikkat çekici bir biçimde, tümörler uzun ömürlü çift kabuklularda nadiren görülür ve keşfettiğimiz genler, bu türlerde görülen tümörlerin aşırı çoğalmasını durdurma ve netice itibariyle yaşam süresini uzatma hususunda bir işlev üstleniyor olabilir” dedi.
İlgi çekici olan şey, bu genlerin uzun yaşam araştırmalarında ilk kez incelenmemiş olması.
Iannello, “En heyecan verici bulduğum husus, bu ağ üzerinde yer alan pek çok genin daha önce başka türlerde uzun yaşamla ilişkilendirilmiş olması” dedi: “Bu durum, yaşam süresinin uzamasına katkı veren mekanizmaların hayvanlar arasında ortak olduğunu ortaya koyuyor.”
Uzun bir yaşam süren hayvanlarda bu genlerin yaygın biçimde görülmesi, DNA’mızın kendi uzun yaşam süremizi nasıl denetlediğine ilişkin faydalı ipuçları barındırır. Iannello, “Bunun önem taşıyan bir netice olduğunu düşünüyoruz; çünkü insanlar da dahil olmak üzere öteki türlerin yaşam sürelerini düzenlemede rol oynuyor olabilecek yeni genleri ve yolları tespit etmek amacıyla aşırı uzun ömürlü pek çok farklı türden de faydalanabileceğimizi gösteriyor” diye konuştu.
Yazının orijinali Newsweek sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)